Tarihçe 29 Nisan 2024, 12:15
Beş bin yıllık köklü bir tarihi geçmişi olan ve bin yıldan fazla bir süreden beri Türk idaresinde olan Uluborlu asırlar boyunca coğrafi konumu ve sosyal yapısı gereği hep çekim noktası olmuştur. Dolayısıyla eski çağlardan beri bir yerleşim merkezi olarak, burada çevreye ışık tutan birçok medeniyetler kurulmuş ve kurulan bu medeniyetlerin izleri günümüze kadar ulaşmıştır. Uluborlu tarih boyunca ilmi kaynaklarda farklı isimlerle zikredilmiştir. Erken dönemlerde, Kapıdağı’nın eteklerinde ve bugünkü Bahar ve Kuyubaşı adıyla anılan mevkilerde kurulan Uluborlu Pisidia bölgesinin önemli merkezlerinden birisini teşkil etmekte idi. Bu yerleşim yerinin tarihi kayıtlardaki en eski ismi meyveler (ayvalar) diyarı anlamına gelen Margium, Mordiaum olarak anılmaktadır. Frigler döneminden, Roma idaresine kadar bu adla anılan Uluborlu’ya Roma Döneminde Pisidia’da yaygın olan Apollon Kültünden dolayı buraya Apollonia ismi verilmiştir. I.Selekous zamanında coğrafi ve stratejik konumundan dolayı ticaret kolonilerinin kurulduğu Uluborlu’nun önemi daha da artmıştır. Roma dönemine ait pek çok kitabe ve kaynakta Uluborlu’dan Apollonia adıyla söz edilmektedir. Ayrıca Roma İmparatoru Titus’dan (M.S. 79–81) Gallenius (M.S. 260–268) döneminin sonlarına kadar sikke bastırılmıştır ve bu sikkelerde de buranın adı Apollonia olarak zikredilmiştir. Coğrafi konumu, şehrin sosyal ve ekonomik yapısından dolayı Apollonia şehri sürekli olarak düşman saldırılarına maruz kalmaktaydı. Bu durumu ortadan kaldırmak isteyen ve şehrin idaresinde söz sahibi olan "Sozimus" isimli bir papaz stratejik bakımdan daha güvenli olan bugünkü Kale içi ve halk arasında şehir olarak adlandırılan, eski şehre Uluborlu’yu nakletmiştir. O ana kadar Apollonia ismiyle anılan şehre, Sozimus'un ismine atfen, Sozimus'un şehri anlamına gelen "Sozopolis" adı verilmiştir.
Türkiye Selçukluları tarafından fethedilmeden önce Uluborlu’ya Türk yerleşimi gerçekleşmiştir. Şöyle ki Karadeniz’in kuzeyinden Balkanlara gelen Kuman Kıpçak Türklerinin bir kısmı Bizans ordusunda paralı asker olarak faaliyette bulunmaktaydı. Bizans devleti bu askerleri uç bölge kuvveti olarak Uluborlu’ya yerleştirdi. Bu olaydan sonra artık şehir Türklerin kontrolüne girmiş ve Kuman Kıpçak Türk lehçesinde kullanılan Borlu, Burgulu kelimesiyle anılmaya başlanmış oldu. Bor; kelime manası itibariyle bağlık bahçelik bölge anlamına gelmektedir. Borlu kelimesi Kuman Kıpçak Türk lehçelerinin geçtiği birçok kaynakta ve ayrıca Kuman Kıpçak Türk lehçesinin anlatıldığı Codex Cumanicus adlı sözlükte “Bor” kelimesi üzüm, bağ ve şarap olarak kaleme alınmıştır. 14 yy. kaynaklarında on altı adet Kıpçak Türk boyundan bahsedilmektedir. Bu boylardan biriside “Barlı, Borlu, Borçalı” koludur. Bu Türk boylarından Uluborlu’ya yoğun bir yerleşim olmuştur. Memlûk ( Kölemen) Sultanı Seyfeddin Aybek’ de bu Türk boyundandır. Borlu isminin bu Türklere ait boya aften verilmiş olma ihtimali yüksektir. Halen daha Uluborlu’da KumanKıpçak Türk lehçesine ait kelimelere ve lakaplar halk arasında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bor kelimesine birçok eski Türk kaynakları ve Türk Lehçelerinde rastlanmaktadır. Uygur Türk metinlerinde “Borluk”, “Borlu”, kelimesi meyve bahçesi ve üzüm bağı olarak geçmektedir. Borlu kelimesiyle ilgili en çarpıcı ifadelerden birisi de Büyük Türk Âlimi Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan ve Türk dilinin tarihinin, kültür ve medeniyetinin dile getirildiği DivanI Lugatİt Türk adlı eserde üzüm, bağ ve şarap anlamında geçmektedir. Adı geçen eserde Bor kelimesinin Türkçe olduğu anlatıldıktan sonra, Üzüm olmadan sirke olma anlamına gelen “Bor bolmazıp sirke bolma” Türk atasözü örnek olarak verilmiştir. Bütün bu örneklerde görüldüğü üzere Uluborlu kelimesi bağlık, meyvelik anlamına gelmektedir. Uluborlu Türkiye Selçuklularının Anadolu’yu fethinden sonra Türklerin kontrolü altına girmiş ve önemli bir merkez olarak en parlak devirlerini yaşamaya başlamıştır. : Bu dönemde de Uluborlu eski ismini devam ettirmiştir. Bunu şöyle örneklendirebiliriz; Türkiye Selçukluları dönemine ait İbni Bibi nin Selçuknâme ve Yazıcızâde Ali’nin Tevârihi Àli Selçuk adlı eserinde Burgulu, Birgili adlarıyla anılan Uluborlu’da ki, Türkiye Selçuklularından kalma Büyük Çeşme, Alaaddin Camii ve Arapcık Çeşmesi kitabelerinde de Borgulu, Birgili şehrin ismi olarak kullanılmıştır.
Hamitoğulları döneminde de aynı isimle zikredilen Uluborlu Yıldırım Beyazıt döneminde Osmanlı İdaresine geçmiş ve önemini devam ettirmiştir. Halk arasında ve çevrede Borlu olarak anılan Uluborlu 16. yüzyıl Osmanlı Devlet Kayıtlarında Uluborlu olarak kaleme alınmaya başlanmıştır. Böylelikle başına, yüce, büyük anlamına gelen ulu kelimesini alarak bugünkü şekliyle anılmaya başlanmıştır. Eski çağlardan itibaren bir Pisidia şehri olan Uluborlu Lidyalılar, Firigler döneminde önemli bir merkez olarak tarihteki yerini almıştır. Bir Seleukos kolonisi olan şehir imparatorluk dönemine ait olan sikkelerde Likya ve Trakya kolonisi olarak gösterilmektedir.
Romalılar döneminde de önemini muhafaza eden Uluborlu’da bu dönemi yansıtan çok fazla tarihi kalıntı bulunmaktadır. Bizans idaresinde özellikle ticaret yollarının kesişme noktasında olan Uluborlu’ya ayrı bir önem verilmiş ve şehri elde tutmak amacıyla Selçuklularla çok büyük mücadeleler verilmiştir. Uluborlu topraklarına Türklerin ilk gelişi, Bizans ordusunda paralı askerlik yapan Kuman Kıpçak Türklerinin yerleşmesiyle olmuştur. Daha sonra da Türkiye Selçukluları burayı fethetmiştir. Bu fetih Bizans tarafından bölge hâkimiyetleri için çok tehlikeli görülerek şehir bir savaş oyunuyla Türklerden geri alınmıştır. Ancak çok kısa bir süre sonra Sultan II. Kılıçarslan döneminde Uluborlu tamamen bölge Selçuklu idaresine girmiştir (1184). Selçuklular döneminde önemli merkezlerden biri olan Uluborlu, II. Kılıçarslan'ın ülkeyi 11 oğluna bölüştürdüğünde Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev'in idaresine verilmiştir. I.Gıyaseddin'le birlikte birçok ilim ve devlet adamı Uluborlu'ya gelmiştir. Bu zamanda yoğun bir Türk akınına uğrayan Uluborlu, büyük bir ilim, kültür ve sanat merkezi olmuştur. Türkiye Selçuklu Devletinin zayıflatılmasıyla birlikte, Uluborlu'da bir Türk Beyi olan Hamid Bey Uluborlu merkezli Hamidoğulları Beyliği'ni kurmuştur. Osmanlı Beyliği'nin güçlenerek bir devlet halini almasından sonra Anadolu Türk Birliği'ni kurma faaliyetlerine başlamıştır. Bu doğrultuda Anadolu Beylikleri, Osmanlı idaresine alınmıştır. Uluborlu'da 1381 yılında Hamidoğulları idaresinden ayrılarak Osmanlı Devleti'nin yönetimine girmiştir. Osmanlı Devleti içerisinde yapılan idari düzenlemeler neticesinde 1760 yılında Uluborlu İlçe haline gelmiş ve belediye teşkilatı bu tarihte kurulmuştur. Belediye teşkilatlanması açısında ülkemizdeki en eski belediyelerden birisidir. Osmanlılar döneminde de önemli merkez olan şehirde sanayi oldukça gelişmiştir. Demircilik, dericilik, dokuma ve el sanatlarında gelişmiş bir sanayisi olan Uluborlu'muz Konya iline kadar pek çok yerleşim yerinin ihtiyacını karşılamıştır. Osmanlı Sarayı'na Sadrazamlar yetiştiren birçok âlimin sinesinden çıktığı Uluborlu; Osmanlı Devleti'nin yıkılma aşamasına girdiği dönemde Anadolu'da milli mücadele hareketine 250 yedek subayla Nazilli Cephesinde Milli Mücadeleye katılan Uluborlulular, Türk Kurtuluş Savaşında Uluborlu'dan 90 er ve erbaş şehit olmuş ayrıca 141 gazi İstiklal madalyası almıştır. 1760 yılından beri belediye teşkilatının bulunduğu kaza merkezi olan Uluborlu, 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Isparta'nın ilçelerinden birisi olarak mülki teşkilat içinde yerini almıştır. 1952 yılına kadar Uluborlu’nun bir nahiyesi olan Senirkent’in ilçe olmasından sonra Uluborlu’nun dört adet köyü kalmıştır. Bu köylerden İleydağı köyü; tarihi çok eski bir köy olan buraya eski dönemlerde “ Pelina” adı verilmiştir. Pek çok tarihi eser kalıntılarının bulunduğu İleydağı köyünün halkının çoğu Uluborlu’dan gelip yerleşmiştir.
Küçükkabaca Köyü; Kuruluş tarihi tam olarak bilinmeyen bu köyde Firigyalılar dönemine ait kalıntılar bulunmakta bunun yanında Selçuklulara ait kitabelere rastlanmaktadır. İnhisar köyü halk adıyla İnesara adıyla anılan bu köy Horzum Yörükleri tarafından kurulmuştur. Dereköy adlı köy ise önceleri dağların arasında bir dar vadide kurulmuş iken daha sonra şu anda bulunan yere nakil edilmiştir.